Bağlarda Mildiyö (Plasmopara viticola)
- Mehmet AKINCI MSc.
- 9 Ağu 2024
- 2 dakikada okunur
Bağlarda Mildiyö Hastalığı: Tanı, Kontrol ve Yönetim Stratejileri
Giriş
Bağcılık, dünya genelinde tarım sektörünün önemli bir parçasını oluşturur. Ancak, bağlarda görülen hastalıklar, verimliliği ve ürün kalitesini olumsuz etkileyebilir. Bu hastalıklardan biri olan mildiyö (Plasmopara viticola), üzüm bağlarında büyük zarara yol açabilir. Mildiyö, özellikle nemli ve ılık iklimlerde yaygın olup, uygun koşullarda hızla yayılarak yaprak, sürgün ve salkımlarda ciddi hasara neden olur.
Mildiyö Hastalığının Belirtileri
Mildiyö hastalığının en belirgin belirtileri, yaprakların üst yüzeyinde görülen sarımsı lekeler ve bu lekelerin alt yüzeydeki beyaz, tozumsu bir tabaka ile kaplanmasıdır. Bu lekeler zamanla genişleyebilir ve yaprakların kurumasına neden olabilir. Ayrıca, sürgünlerde de benzer belirtiler ortaya çıkabilir. Hastalık salkımları etkilediğinde, üzüm taneleri küçülür, kurur ve sonunda dökülebilir.
Mildiyö İçin Risk Faktörleri
Mildiyö, yüksek nem ve ılık sıcaklıkların bir araya geldiği durumlarda hızla gelişir. Bu hastalığın yayılmasını tetikleyen ana faktörler arasında yağışlı hava koşulları, yoğun bitki örtüsü ve yetersiz hava sirkülasyonu bulunur. Özellikle gece sıcaklıklarının 10°C’nin üzerinde olduğu ve gün içinde yağışların olduğu dönemlerde mildiyö riski artar.
Mildiyö Yönetim Stratejileri
Kültürel Önlemler: Mildiyö ile mücadelede ilk adım, iyi tarım uygulamalarıdır. Bağlarda iyi hava sirkülasyonu sağlamak için düzenli budama yapılmalı ve bitkiler arası mesafe korunmalıdır. Ayrıca, sulama sistemleri, yaprakların ıslanmaması için dikkatlice planlanmalıdır.
Erken Tanı ve İzleme: Hastalığın erken tespiti, mildiyö ile mücadelenin en kritik aşamasıdır. Yaprakların düzenli olarak kontrol edilmesi ve ilk belirtilerin fark edilmesi, hastalığın yayılmasını önlemek için önemlidir. Ayrıca, nem ve sıcaklık koşulları yakından izlenerek, mildiyö riski yüksek dönemlerde önleyici tedbirler alınmalıdır.
Kimyasal Mücadele: Mildiyöye karşı etkili olan fungisitler, hastalığın yayılmasını engellemek için kullanılabilir. Ancak, kimyasal mücadeleye başvurmadan önce, entegre zararlı yönetimi (IPM) stratejileri kapsamında kültürel önlemler ve biyolojik mücadele yöntemleri de değerlendirilmelidir. Fungisit uygulamalarının zamanlaması ve dozu, etkili bir mücadele için kritik öneme sahiptir.
Biyolojik Mücadele: Son yıllarda, mildiyöye karşı biyolojik mücadele yöntemleri de geliştirilmiştir. Bu yöntemler, hastalığı doğal yollarla kontrol etmek amacıyla faydalı mikroorganizmaların veya bitki ekstraktlarının kullanılmasını içerir. Biyolojik mücadele, çevresel etkileri azaltarak daha sürdürülebilir bir bağ yönetimi sağlar.
Kontrol: Ekim ayının ikinci haftasından sonra asmaların budanması, bu hastalığın verdiği zararı en aza indirmeye yardımcı olur. Budama sırasında asmaların etkilenen tüm kısımları çıkarılmalı ve hemen imha edilmelidir.
Aşağıda listelenmiş ilaçları bu hastalığa karşı etkilidir. Sistemik fungisitler, sistemik olmayanlardan daha etkilidir. Ancak, sistemik fungisitlerin 2-3 püskürtmeden fazlası uygulanmamalıdır. Sürekli sistemik fungisit püskürtmesi, hastalığın bu fungisitlere karşı direnç geliştirmesini teşvik eder ve Alternaria, Botrydiplodia gibi yeni hastalıkların yeniden ortaya çıkmasına yardımcı olur.
Kullanılabilecek Etken Maddeler:
% 70 Metiram Komplex ( Ölü Kol ile Müdacelede)
% 400 g/L Fosforoz Asit
% 57 Metiram + % 4,8 Cymoxanil
300 g/L Phosphorus Acid + 75 g/L Ametoctradin
200 g/L Azoxystrobin + 125 g/L Difenoconazole ( Ölü Kol Ve Küllee Müdacelede)
Kaynaklar
Comentários